"Yürütmenin tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisi dışına alındığı göz önünde bulundurulduğunda, TBMM’nin, yönetimde istikrar ilkesine dair kayda değer bir misyonunun kaldığı söylenemez. Bu kadar güçlü bir yürütme erkinin olduğu durumlarda dahi, yasama erkinin olabilecek en sesli yapıya sahip olması ve her görüşün yasama faaliyeti içinde söz söyleyebilmesi şarttır. Aksi durumda baraj kaç olursa olsun sistemin otoriterliğini gösterir. Belirlenen baraj sadece kaç milyon insanın temsilden yoksun bırakılacağının kararıdır. Sonuç olarak; mevcut sistemde, “yönetimde istikrar” ilkesinin gözetilmesine gerek kalmamıştır. Artık yalnızca “temsilde adalet” ilkesi gözetilmek zorundadır."
"HEM BAŞKANLIK SİSTEMİNDE HEM SEÇİM BARAJINDA ISRAR, ANTİ DEMOKRATİK BİR UYGULAMADIR"
"Hem Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde hem de seçim barajında ısrar etmek kabul edilemez bir anti-demokratik uygulamadır. Sonuçta Yasama organı ile Yürütme organı tamamen ayrılmış olduğundan ve yasama organının yönetimde istikrara dair kayda değer bir misyonu kalmadığından, Anayasa’nın benimsediği temsilde adalet ilkesinin hakkıyla uygulanması gerekmektedir. Bu doğrultuda, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’ nun 33. maddesindeki, yapılan genel ve ara seçimlerde seçim yapılan çevrelerin tümünde geçerli oyların yüzde 10’ unu geçmeyen partilerin milletvekili çıkaramayacağına yönelik düzenlemenin tamamen kaldırılması ve bunun yerine herhangi bir seçim barajı anlamına gelecek ifade kullanılmaması demokrasinin gereğidir.
"Bu anti demokratik uygulamada hala ısrar ediliyor olması nedeniyle barajı aşamayan bir parti, eğer toplam oyu barajı geçen siyasi partilerin oluşturduğu bir ittifakın içinde değilse, milyonlarca oy alsa bile hiç milletvekili çıkaramayabilecektir. 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu’nun 33. Maddesinde yapılacak bir değişiklikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi için küçük ancak Türk demokrasisi için büyük bir adım atılmalı ve seçim barajı kaldırılmalıdır."
Kaynak: (BHA) – Beyaz Haber Ajansı