Pamukkale Turizm
Ana Sayfa Yaşam 7 Ağustos 2025 106 Görüntüleme

Sanatın yüzyıllık sessiz tanığı; Phantom

Rolls-Royce kurulduğu günden beri çağdaş sanatın önde gelen isimleriyle anıldı. Salvador Dalí, Andy Warhol, Henri Matisse, Pablo Picasso, Christian Bébé’ Bérard ve Cecil Beaton gibi önemli sanatçılar Rolls-Royce ile seyahat ettiler. Royal Academy of Arts’a tam üye olarak seçilen ilk kadın sanatçı Dame Laura Knight, Rolls-Royce’u gezici atölye olarak kullanarak Epsom ve Ascot gibi hipodromlarda aracın içinden resim yapmıştı. Jacquelyn de Rothschild, Peggy Guggenheim ve Nelson Rockefeller’in de aralarında bulunduğu dünyanın en önemli koleksiyonerlerinin de ilgisini çekti.

Ancak sanat dünyasıyla en güçlü bağ kuran model, markanın zirvesini temsil eden ve 100. yılını kutlayan Phantom oldu. Sekiz nesil ve 100 yıl boyunca Phantom, modern tarihin en ünlü yaratıcı isimleri tarafından tercih edildi. Phantom Londra’daki Saatchi Galerisi ve New York’taki Smithsonian Tasarım Müzesi gibi prestijli kurumsal koleksiyonlardan, çok sayıda bağımsız galeri ve sergi alanlarına kadar dünyanın dört bir yanındaki galerilerde başlı başına bir sanat eseri olarak sergilendi.

Phantom ile sanat dünyası arasındaki bu kalıcı bağ, uzun soluklu bir yaratıcı etkileşim geleneğini yansıtıyor. Phantom yıllar boyunca, en özgün sanatsal hayal gücüne sahip isimleri kendine çekerek hem beklenmedik hem de unutulmaz çalışmalara ilham verdi. 

Salvador Dalí, The Cauliflower (Karnabahar) ve The Frozen Phantom’un (Buz tutmuş Phantom) sıra dışı hikayesi

Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i Domènech, Púbol Markizi, unvanını taşıyan biri elbette her zaman ilgi odağı olur. Kâbusları andıran manzaralar, hayal ürünü yaratıklar, kışkırtıcı yiyecekler ve eriyen saatlerle sanat dünyasını sarsan Dalí, bu sıra dışı tarzını daha geniş kitlelere ulaştırmak istiyordu.

1955 kışında, Paris-Sorbonne Üniversitesi’nde bir konferans vermesi için davet edildi. Modern sanat tarihinde unutulmaz bir an yaratma fırsatı gören Dalí, bir arkadaşının siyah ve sarı renkli Phantom’unu ödünç alarak içini 500 kg karnabaharla doldurdu. Karnabaharlarla dolu araçla Paris sokaklarında unutulmaz bir tur attıktan sonra, Dalí üniversitenin önünde durdu ve Phantom’un kapılarını açarak karnabaharların soğuk zemine dökülmesini sağladı. 2000 kişilik dinleyici kitlesinden kaçının “Paranoyak Eleştirel Yöntemin Fenomenolojik Yönleri” konulu sunumu hatırladığı belirsiz olsa da konferanstan önceki gelişi efsaneleşti.

Rolls-Royce meydan okuyan gerçeküstü performansı onurlandırmak için, bu görkemli, eksantrik ve karnabahar dolu Phantom anından ilham alan özgün bir sanat eseri yaratması için çağdaş bir sanatçıyı görevlendirdi. 

Bu unutulmaz an, Salvador Dalí’nin Phantom’u ölümsüzleştirdiği tek çalışma değildi. Sanatçının 1934 yılında yayımlanan “Les Chants de Maldoror” (Maldoror’un Şarkıları) adlı resimli kitap için hazırladığı bir eserde, Phantom’un gerçeküstü bir yorumu yer alıyordu. Dalí’nin bu çarpıcı kompozisyonda araba, buzlarla kaplı ıssız bir manzarada adeta terk edilmiş bir şekilde betimleniyor. Zarafet ile tedirginliği aynı karede buluşturan bu sahne, Dalí’nin lüksü absürt ögelerle harmanlama konusundaki eşsiz yeteneğini bir kez daha gözler önüne seriyor.

Andy Warhol ve 15 Dakika’dan Fazla Şöhret’in hikayesi

Dalí, her sonbahar ve kışı New York’ta geçirir, Manhattan’daki St. Regis Oteli’nde bir süitte kalırdı. Burada 1965 yılında Andy Warhol adında genç bir görsel sanatçıyla tanıştı. Sanat tarihindeki bu dönüm noktası, İngiliz fotoğrafçı David McCabe tarafından fotoğraflandı ve bu anı şöyle anlattı; “Dalí tüm olayı adeta bir tiyatroya çevirdi. Andy ise donup kalmıştı.”

Birçok kişi tarafından Dalí’nin doğal halefi olarak görülen Warhol, 20. yüzyılın en etkili sanatçılarından biri haline geldi. Ancak mentor Dalí’nin aksine, Warhol gerçekten 1938 model, yaklaşık 1947’de shooting brake tarzına dönüştürülmüş bir Phantom’a sahipti. 1972 yılında, Warhol ve İsviçreli temsilcisi Bruno Bischofberger, Zürih’te bir antikacı dükkanının önünden geçerken, satışta olan bu sanat eseri aracı gördüler. Warhol, aracı hemen satın alıp New York’a gönderdi. Araç, 1978 yılına kadar Warhol’a aitti ve sonrasında arkadaşı ve menejeri Fred Hughes’a sattı.

Pop Art’ın kalıcı etkisine bir övgü olarak Rolls-Royce, Studio 54’ten kültürel ana akıma taşınan bu cesur tarzı yeniden yorumlaması için çağdaş bir sanatçıyla anlaştı. 

Her Phantom için bir sanat eseri; Charles Sykes ve Spirit of Ecstasy

Rolls-Royce’un en eski dönemlerine dayanan bu sanatsal iş birliği geleneği, markanın en kalıcı sembolünü bir sanatçının ustalıkla heykelleştirmesiyle başladı ve dünyanın en ünlü, en çarpıcı yaratıcılarıyla devam etti. 

1911’den beri, Rolls-Royce araçları, dünyanın en tanınmış ve anlam yüklü heykelciği Spirit of Ecstasy ile taçlandırılıyor. Markanın ikonografisinin bu temel unsuru, yetenekli ve üretken sanatçı Charles Robinson Sykes tarafından yaratıldı.

Londra’daki Royal College of Art’ta burs kazandıktan sonra Charles Sykes, 1902 yılında, Beaulieu’nun 2. Baron’u John Douglas-Scott-Montagu tarafından The Car Illustrated dergisinin illüstrasyonlarını hazırlamak üzere işe alındı. Montagu daha sonra, Sykes’tan Rolls-Royce Silver Ghost modellerini resmeden özel bir tablo serisi yapmasını istedi. Bu etkileyici eserler, Rolls-Royce’un ilk genel müdürü Claude “CJ” Johnson’ın dikkatini çekti. Johnson, markanın 1910-11 kataloğu için Sykes’a Rolls-Royce araçlarının opera salonuna, golf sahasına ve somon avı yapılan nehir kıyıları gibi mekanlara geliş anlarını betimleyen altı özel yağlı boya tablo sipariş etti. 

Kısa bir süre sonra CJ, Rolls-Royce’un güçlü bir simgeye ihtiyaç duyduğuna karar verdi ve Paris’te Louvre Müzesi’nde hayranlıkla incelediği etkileyici Yunan heykeli “Semadirek’in Kanatlı Zaferi”nden ilham alarak bir heykel tasarlamasını istedi. Sykes, bu heykelin görkeminden ilham aldı ancak Rolls-Royce ile seyahat etmenin hissini daha iyi aktaracak, daha zarif ve ruhani bir figür yarattı.

CJ, yeni çıkan bu ikonik tasarımdan çok etkilendi ve 1911 yılında Sykes’ı bu heykelciğin tek sanatçısı ve tedarikçisi olarak görevlendirdi. Bu tarihten itibaren Sykes, üretim ekibini bizzat denetledi ve 1928 yılında kızı Jo, onun yerine geçti. Rolls-Royce 1948’de üretimi kendi bünyesine alıncaya kadar, her Phantom sahibi tarafından farkında olmadan bir Sykes orijinaline sahip olmuş olabilir.

Günümüzde Rolls-Royce’daki çalışmalarıyla hatırlansa da Sykes, sanatçı olarak başarılı bir kariyere sahipti. Eserleri hala büyük bir saygınlığa sahip olup, British Museum ve Londra’daki Victoria & Albert Müzesi gibi prestijli kurumsal koleksiyonlarında yer alıyor.

Phantom: bir tuval ve katalizör

Phantom ikinci yüzyıla adım atarken, sanatsal mirası her zamankinden daha anlamlı ve önemli hissediliyor. Yaratıcılar ve koleksiyoncular için Phantom, kişisel, zamansız ve anlam yüklü bir ifade biçimi sunmaya, aynı zamanda vizyoner düşünceler için ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

 

 

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı

Yorumlar

Pamukkale Turizm
Tema Tasarım | Osgaka.com